İ.Gökhan Durmaz
Beyaz baston
Sevgili okurum, tekrar merhaba..
Beni nerede - nasıl ve hangi zamanda, hangi duygu yoğunluğuyla okuyor olduğunu bilmesem de şunu biliyorum:
İçine doğduğumuz bu Dünya, üzerine bastığımız topraklar, Dünya’nın neresinde olursa olsun, milyonlarca yıl önce de belki kimyasal olarak olmasa da fiziksel anlamda yine aynı topraklardı. Değişen şey zaman ve mekânlar oldu: yani görünüşler değişti.
Hayat, enerji üzerine kurulmuş bir kaosun düzenidir derim, birisi bana ‘’hayat nedir?’’ diye soracak olursa ve eklerim:
Sen bal yiyerek doysan, ben sadece ekmek yesem, sen benden, ben senden farklı olabilir miyim?
Damarlarımızda akan kan, kan gruplarımız farklı olsa da rengi ve işlevi aynı değil mi?
Omurgamızı dik tutan kemiklerimiz, onu kaplayan kaslarımız, etimiz, sonra en güzel kıyafetimiz olan derimiz.
Derilerimizin renkleri farklı olsa da ne fark eder ki?
Gözlerimizin renkleri farklı olsa da gözyaşlarımızın renkleri farklı mıdır dersin?
Ben buğday tenliyim, sen beyaz tenlisin diye insanlığımızı ayırabilirler mi?
‘’Sevgili insan, seni iyi bir insan yapan şey inandıkların değil, yaptıklarındır yaşamda.’’ (Anonim)
Zafer Caddemiz’den aracımla geçerken bir keresinde, tam eski Cumartesi Pazarı rampasının, İzmir Caddemiz’e çıkan o yokuşun başlangıcındaki yaya yolunda havaya kalkan bir beyaz baston gördüm ve arkamı kontrol edip hemen dörtlülerimi yakıp durdum.
Hatta bununla da yetinmedim, aracımdan aşağı inip o beyaz bastonun sahibi adamın koluna yavaşça ve nazikçe girip onu karşıya geçirdim.
Bunu neden yaptım biliyor musun, hani hasta olduğunu düşün..
Bir keresinde koku hissim bedenimden bir hafta kaybolmuştu, parfümü çok seven ben, o bir hafta boyunca hiçbir kokuyu hissedemez olmuştum, sanki yaşam damarlarımdan biri kopmuş gibiydi...Gerçekten kaygılandım, şimdiye kadar koklayarak, kokuları hissederek yaşamak:
İçimden ‘’ya koku hissim gelmezse’’ bununla nasıl yaşayabilirim diye kendime sordum sessizce, ilk koku kaybımı yaşadığımı hissettiğim o an, parfüm şişesini burnumun dibine de soksam, nafile, hiçbir hissin tarifi yoktu reseptör hücrelerimde.
Neyse ki bir hafta kadar sonra, çimenlerin kokusunu, kullandığım parfümleri, şampuanımın o çok sevdiğim kokusunu ve içtiğim çorbadaki tuzun kokusunu tekrar alabilme mutluluğuna kavuşmuştum. O bastonu gördüğüm an havada, kontrollü şekilde durdum ve hemen indim aracımdan, hiç tanımadığım; ama görme yetisini belki sonradan belki de doğuştan kaybetmiş olan o insanı tedirgin etmeden koluna girip karşıya güvenlice geçmesine yardımcı oldum ve inan bunu kendim için asla yapmadım. O an hiç düşünmeden harekete geçmiştim, beyaz baston beni harekete geçirmişti. Beyaz bir baston havaya kalkıyorsa trafikte, nerede olursa olsun durmak zorundadır araçlar. Bu bir trafik kuralıdır.
O an bu vazife benim görevimdi, insanlık görevimdi bir nevi. Çoğu zaman tali yoldan ana yola geçiş yapan araçlara arkamı kontrol edip yavaşlayıp yol veririm, yola güvenle çıkabilsinler, fazla beklemesinler diye, tabii bunu yaparken arkamdan akan trafiği de tehlikeye sokmadan yapmam gerekir bunu. Anlık duraksamanızda tehlike yaratacak bir durum varsa yola devam etmek daha iyidir. Kaş yapayım derken göz çıkartmamaktır iyi olan. Yol verdiğimi bir kaç saniye sonra fark edip yola çıkan araç sürücüsü genelde şaşırır, çünkü geçiş üstünlüğünü malesef ki çoğumuz hep kendimizde sayarız. Oysa insiyatif kullanmak insana iyi hissettiren bir duygudur yaşamda. Bunu da yine o duyguyu tadan bilebilir en iyi.
Geçiş üstünlüğü sende olsa da trafik yoğun ve tali yoldan ana artere geçecek olan araba belki iki dakika boyunca trafiğin uygun olmasını bekleyecek ve sen üç saniye kontrollü şekilde yavaşlayıp ya da durup o tali yolda bekleyen kişiye yol verdiğinde trafikte saygı denen şeyi belki de o yol verdiğin kişi de hissedip, senden sonra o da yol vermeye başlayacak.
Araç trafiğinde, trafik işaretçileri olmayan kontrolsüz yaya yollarında geçiş üstünlüğü her zaman yayalardadır, bunun bilincinde olan toplumlarda hız kesiciler pek bulunmaz. Çünkü nerede hızlanıp nerede durması gerektiğini bilen toplumlarda bu tarz zorla yavaşlama engelleri olmaz.
Diyelim yabancı bir ülkeye gittiniz ve o ülkenin kültür seviyesini merak ettiniz, bakmamız gereken ince ayrıntı çok basittir aslında: trafikte insanların birbirlerine, yayalara ve diğer sokak canlılarına gösterdikleri saygıya bakmamız yeterlidir.
Trafik bir saygı ve kültür meselesidir, bugün yolu ben veriririm, yarın bana yol verirler ve tebessüm eder geçerim. Hiç tanımadığım bir insana o nazik hareketinin karşılığı olarak.
Ve her yağmur yağdığında yerlerde su birikintileri oluşsun oluşmasın, sokak ve caddelerden geçerken hep yavaş geçerim; çünkü yaya olarak sokakta olduğumda yoldan geçen bazı araçlar beni birçok kez ıslatmıştır.
Kendine saygısı olmayanın başkasına saygısının olmaması da çok normaldir.
Kütle çekim yasası gibi bir evren yasasıdır buda.
Engelli demek çok tuhafıma gider, bu tabiri kullanmamaya çalışırım, bazı duyuları kendi istekleri harici olmayan insanlara hayat bizden daha da zordur aslında, bir düşünsene 5 duyundan biri eksik, yada uzuvlarından bir yada bir kaçı tam değil. Bu hiçbir insanın veya canlının kendi iradesi ile isteyeceği bir durum değildir ve hiçbir dünya servetinin de sağlığını asla yerine eskisi gibi tekrar getiremediğinin kanıtıdır.
Hepimiz birer adayız aslında fark etmesekte bu duruma.
Bu yüzden trafikte ve sosyal çevrede bu insanlarla karşılaştığımızda onların yaşamlarını biraz daha kolaylaştırmaya çabalamak bizim için bir eksiklik olabilir mi?
Birkaç saniye kaybedebiliriz belki ama bir çok şeyi de fark edebiliriz, zor olan bir hayatı o birkaç saniyede kolaylaştırabiliriz belki de.
Görmek ve bakmak; asla aynı şey değildir aslında.
‘’Bakıp göremeyenden, konuşup dinlemeyenden, dokunup hissedemeyenlerden uzak durun.’’ Leonardo di ser Piero da Vinci
Leonardo da Vinci, rönesans döneminin hazerfeni, astronomu, yazarı, şairi, ressamı, filozofu, mimarı, mühendisi, mucidi, botanisti, jeoloğu, kartografı, heykeltraşı: yazmayı unuttuğum başka mesleği varsa kusuruma bakmasın.
Tek bir insanda bu kadar özellik nasıl oluyor değil mi?
İşte bakmak ve görmek meselesi.
Bir sonraki yazıma kadar sağlık, mutluluk ve farkındalıkla kal.
Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimci ve Yazar İ.Gökhan Durmaz (Karanlık)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.